Düşüncelerin kurşunlandığı,bombalandığı bir ülkede yaşıyoruz. Halbuki düşünceler ölmüyorlar.Düşünceler sonsuzluğa akıyorlar ; nereye döküldüğü belli olmayan bir nehir gibi...
Biri düşünüyor. Düşündüğünü dile getiriyor ; yazıyor, konuşuyor... Sonra düşünmenin bedeli ölüm oluyor ; oluveriyor ; oldurtuyorlar. Öldüren katil oluyor, değil mi? Yani kurşunu atan ,bombayı patlatan vb. Katil , elle dokunulabilir , gözle görülebilir biri olsa gerek , yani somut.Bazen soyutlaşabiliyor; soyutlaştırabiliyorlar. Takdire şayan bir çabayla görünmez kılınan tüm katillerin elleri her birimize dokunuyor.Gazetelerde, televizyonda, kitaplarda, sokaklarda... Çocuklarımıza dokunuyorlar yeni katiller yaratmak üzere. Onlarla yaşıyoruz; onlarla büyüyoruz.Yeterince korkunç ,değil mi? Henüz değil...
Daha korkuncu ne biliyor musunuz?Düşündükleri için öldürülen insanların ölümlerine,kendi düşüncelerine yakınlığı ya da uzaklığı doğrultusunda isyan eden masum bireyler fakat dolaylı katiller görmek.Efenim ne münasebet demeyin.Bir güzellik yapın da düşünerek hareket edin bir kez olsun.Önce şuna karar verin.İtiraz ettiğiniz şey tam olarak ne?Düşüncelerini dile getirdiği için birinin öldürülmesi mi ,yoksa sizin gibi ya da size benzer düşündüğü için birinin öldürülmesi mi?Olması gereken,insana yakışan, ilk söylediğim şeye bir itirazınızın olmasıdır.Sizi,bir düşünürün katili olan iradeden ayıran yer tam olarak orasıdır.Yalnızca ikinci olarak söylediğim şeye bir itirazınız varsa aramızda dolaşan soyut katil figürlerine ne kadar yakın olduğunuzu irdeleyin derim.
Mesele, kurşun sıkmakta,bomba patlatmakta vs. değil sadece.Ne burda bitiyor,ne de burda başlıyor.Daha derinlerde,her birimizin vicdanında saklı.Bebeklerden katil yaratan zihniyetlerden arınabilmemiz ancak vicdanının sesini dinleyen bireyler oldukça mümkün.
Düşünceleri yüzünden öldürülmüş beyinleri ,kendi düşüncelerinin kalıpları sınırlarınca ananlara ,kendi düşünce sınırlarına uygunlukları nasibince onların katillerini yargılayanlara,böylece o ölümleri nasıl da meşrulaştırdıklarını farkedemeyenlere üzülüyorum.
Sonuç olarak bugün "24 Ocak'ta ne olmuştu?" diyorum;tıpkı 19 Ocak'ta diyebildiğim gibi...
Biri düşünüyor. Düşündüğünü dile getiriyor ; yazıyor, konuşuyor... Sonra düşünmenin bedeli ölüm oluyor ; oluveriyor ; oldurtuyorlar. Öldüren katil oluyor, değil mi? Yani kurşunu atan ,bombayı patlatan vb. Katil , elle dokunulabilir , gözle görülebilir biri olsa gerek , yani somut.Bazen soyutlaşabiliyor; soyutlaştırabiliyorlar. Takdire şayan bir çabayla görünmez kılınan tüm katillerin elleri her birimize dokunuyor.Gazetelerde, televizyonda, kitaplarda, sokaklarda... Çocuklarımıza dokunuyorlar yeni katiller yaratmak üzere. Onlarla yaşıyoruz; onlarla büyüyoruz.Yeterince korkunç ,değil mi? Henüz değil...
Daha korkuncu ne biliyor musunuz?Düşündükleri için öldürülen insanların ölümlerine,kendi düşüncelerine yakınlığı ya da uzaklığı doğrultusunda isyan eden masum bireyler fakat dolaylı katiller görmek.Efenim ne münasebet demeyin.Bir güzellik yapın da düşünerek hareket edin bir kez olsun.Önce şuna karar verin.İtiraz ettiğiniz şey tam olarak ne?Düşüncelerini dile getirdiği için birinin öldürülmesi mi ,yoksa sizin gibi ya da size benzer düşündüğü için birinin öldürülmesi mi?Olması gereken,insana yakışan, ilk söylediğim şeye bir itirazınızın olmasıdır.Sizi,bir düşünürün katili olan iradeden ayıran yer tam olarak orasıdır.Yalnızca ikinci olarak söylediğim şeye bir itirazınız varsa aramızda dolaşan soyut katil figürlerine ne kadar yakın olduğunuzu irdeleyin derim.
Mesele, kurşun sıkmakta,bomba patlatmakta vs. değil sadece.Ne burda bitiyor,ne de burda başlıyor.Daha derinlerde,her birimizin vicdanında saklı.Bebeklerden katil yaratan zihniyetlerden arınabilmemiz ancak vicdanının sesini dinleyen bireyler oldukça mümkün.
Düşünceleri yüzünden öldürülmüş beyinleri ,kendi düşüncelerinin kalıpları sınırlarınca ananlara ,kendi düşünce sınırlarına uygunlukları nasibince onların katillerini yargılayanlara,böylece o ölümleri nasıl da meşrulaştırdıklarını farkedemeyenlere üzülüyorum.
Sonuç olarak bugün "24 Ocak'ta ne olmuştu?" diyorum;tıpkı 19 Ocak'ta diyebildiğim gibi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder