29 Mayıs 2011 Pazar

'rast'gele

mesafelerimden uzanıyorsun bana
hiçbir boşluk bu denli uzak olmadı önceleri
öyle ki tanımsız kılmaya yeter seni
ama düşünüyorum da sevgilim
sonsuzluk ikimize dar geliyor gibi
zaman sesini duyunca korkuyor
çekiyor üzerimden ellerini
yakınlık kalıyor geriye yalnızca
bir de geçmişe asılı kelimelerim
an ile dün arasında bir yer
eğer varsa sonsuzluğun kalbi
tam burası olmalı diyorum
sonra anlıyorum ki sevgilim
yaşamak seninle dünü eksiltmek gibi
sensizliğimden dokunuyorsun bana
daraltıyoruz geçen günleri





18 Mayıs 2011 Çarşamba

bilemedim ne desem

Geçtiğimiz günlerde dahil olmadığım ama kulak misafiri olduğum bir konuşmada,sevmenin subjektif bir eylem olduğundan,karşınızdaki kişinin sizi lügatınızdaki tanımlamaya eşdeğer bir formda sevemeyeceğinden ve dolayısıyla bu tür bir beklentinin hayal kırıklığı ile sonlanmasının kaçınılmazlığından söz ediliyordu.Yani tanımlamalarla ilgili farklılıkların yeryüzüne yansıması ile şekil bulan ilişkilerin,bu farklılıkları görmezden gelerek;hatta bunları ortadan kaldırmaya veya benzer kılmaya yeltenerek ilerlemeye cüret etmesinin olumsuz sonuçlar doğuracağını düşünüyorlardı.Sanırım haklıydılar da...Bu fazlasıyla olgun ve cesur bir yaklaşım,kabul ediyorum.Fakat ne yazık ki uygulanabilirliği ya da anlaşılabilirliği ile ilgili zorluğu görmezden gelemiyorum.Sadece uygulanabilirliği ile ilgili değil sıkıntım aslında.Sevginin ve yeryüzünde yansımalarının ortak bir dil oluşturması gerektiğine dair inancım,bu savın doğruluğunu hakikatim kılmama engel oluyor.Şöyle ki karşınızdaki kişinin sizi hayalini kurduğunuz sevme biçimlerinden uzak,tanımlamakta ve dolayısıyla anlamakta güçlük çektiğiniz bir şekilde seviyor oluşunu kendinize nasıl açıklayabilirsiniz ki?Bilmediğiniz bir dili okumanız mümkün müdür?Hadi okudunuz diyelim,ya anlamanız?Renklilikleri ortadan kaldıracak kadar net bir uyumdan bahsetmiyorum tabi;ama asgari olarak bazı unsurların her birimiz için benzer olması gerektiğini düşünüyorum.
Bilmem anlatabildim mi?
Bilmem siz ne düşünmektesiniz?
Merak da etmiyorum aslında.
Bu tür içinden çıkılması güç tartışmalar içine düşmemek en iyisi.
Biz,keyfim ve kahyasıyla gayet iyiyiz;saçmalıyoruz mütemadiyen.Siz ise takılmayın böyle şeylere,sevişmeye devam derim.

9 Mayıs 2011 Pazartesi

diyorum ki...

Sıkılıyorum. Söz konusu ben olduğuma göre çok enteresan bir durum olduğunu söyleyemiyorum. Büroda olmama, kendi çapımla orantılı olarak bir şeylerle meşgul olmama rağmen sıkılma halim baki... Ne istediğimi biliyorum; ama bilmek istemiyor gibiyim ya da bilmiyorum; ama bildiğimi zannetmekteyim. Bildiğimi düşündüğüm ama bilmekten kaçındığım isteğimi dile getirmekten evleviyetle korkuyorum. Zaten bu da ilginç değil. Çünkü genel olarak ben hep korkuyorum. Sonrasında korktuklarım bir bir başıma gelse de korkmaktan yorulmuyorum. Amma velakin sıkıntı şu ki sıkılıyorum. Sence nedir durum? Bence bildiğin kaşınıyorum. Kaşımanı istemiyorum. Kaşımak da istemiyorum. Ne istiyorum? Ne istediğimi söylememek istiyorum. İfade etme özgürlüğümüz pek yok gibi ama şükürler olsun ki etmeme özgürlüğümüz hala yerinde duruyor. Öyle işte. Sessiz sessiz,sıkıcı sıkıcı...