Geçtiğimiz günlerde yaşanan saçmalıklar silsilesinden her birinizin haberdar olduğunu zannediyorum.Eee tabi ortalıkta bunca saçmalık varken hangisine değinmek istediğim önemli.Sümeyye Erdoğan’ın önderliğinde başlatılan,ardından devlet erkanınca devam ettirilen ve Devlet Tiyatroları’nın kapatılma ihtimalini gündeme taşıyan olaylardan bahsediyorum.
Sümeyye Erdoğan’ın iç dünyasına inmek ve onun komplekslerini anlamlandırmaya çalışmak gibi bir niyetim yok.Olanlar açıklamayı gerekli kılacak bir ciddiyet taşımıyor ne yazık ki.Ancak;Kültür Bakanı,Sümeyye Erdoğan ve onu takiben oyunu terk eden bilumum polisi epey ciddiye almış olacak ki tiyatro oyuncusu Tolga Tuncer’i yanına çağırarak ikaz etmekle kalmadı;bu olay vesilesiyle DT ile ilgili içinde kalmış düşüncelerini de ortaya koydu.
Ertuğrul Günay,söyledikleri üzerine aldığı tepkiler sonrasında,DT’nin kapatılacağına dair bir şey söylemediğini açıklayarak her birimizi “başarılı” bir şekilde paranoyak ilan edip,sözlerinin yanlış anlaşıldığından dem vursa da,hararetli bir tartışmanın başlamasına ve haklı bir hareketin doğmasına engel olamadı.
Devlet Tiyatroları üzerine bir tartışma yapmak elbette mümkün;ancak bu tartışmanın DT’nin kapatılmasına yönelik olması çok üzücü geliyor bana.Çünkü DT, bu ülkede sanatın yeterince ulaşamadığı birçok yere,en güzel sanat eserlerini taşımayabilmek ve insanlarla tanıştırabilmek adına yıllardır takdir edilesi bir mücadele veriyor.Türkiye’de yaşayan birçok kişi,minimum ücretler karşılığı,hem doyurucu bir sunumla karşılaşma fırsatı buluyor,hem de böylece sanata daha yakın ve duyarlı hale geliyor.Bu durumda bizim yapmamız gereken bu renkli dünyanın kapılarını kapatmak mıdır?Yoksa daha da renklenmesi için çaba göstermek midir?
Devlet Tiyatroları’na ayrılan ödeneklerin yükseltilmesi,sahne sayısının arttırılması,devlet tiyatrocularının statülerinin tartışılması,sergilenen ve sergilenecek oyunlarla ilgili işleyen sansür mekanizmasının tamamen devre dışı bırakılarak DT’nin özgürleşmesi ve şu anda dile getiremediğim daha nice aksaklıkla ilgili bir tartışma başlatmak ve mevcut olan sorunları ortadan kaldırmak adına çözümler üretmeye çalışmak gerekiyor.Ancak anladığım kadarıyla Bakan Günay’a bu olumsuzlukları gidermek adına herekete geçmek yerine DT’yi ortadan kaldırmak daha kolay geliyor.Ne üzücü ama…
Bu olayın bana üzüntü veren bir diğer kısmı ise,özel tiyatroların ve özel tiyatrolar için çalışan oyuncuların bir kısmının,DT’ye destek için harekete geçen ve ses çıkaran sanat severleri,tutuculukla ve ayrım yapıyor olmakla suçlamaları oldu.Evet,belki özel tiyatroların başına gelen onca olumsuzluk gündemi bu kadar meşgul edemiyor,edemedi ama bu sanata duyarlı,özellikle tiyatroyla yakından ilgili olan kimselerin,özel tiyatroların mücadele etmek zorunda kaldıkları olumsuzluklardan hoşnut olduklarını ya da daha naif bir şekilde söylemek gerekirse bu olumsuzlukları önemsemediklerini göstermez.Özel tiyatroların kapatılması,sansürlenmeye çalışılması;özel tiyatrolara yeterince destek verilmemesi ve daha nicesi sanata karşı duyarlı olan herkesi elbette rahatsız ediyor.Bundan şüphe duyuyor olmak bana pek de adil bir tutummuş gibi gelmiyor açıkçası…
Devlet Tiyatroları’na ve oyuncu Tolga Tuncer’e destek için internet üzerinden birçok kampanya yürütülüyor.Eylemler yalnızca sanal dünya ile sınırlı değil tabi.Geçtiğimiz günlerde Ankara’da Büyük Tiyatro önünde de bir eylem gerçekleştirildi ve eyleme katılanlar büyük bir içtenlikle DT’ye sahip çıktılar,Tolga Tuncer’in yanında olduklarını dile getirdiler.Ne yazık ki ben orada olabilen şanslı,duyarlı insanlardan biri olamadım;yani somut olarak…Şimdi buradan bir kez daha dile getirmeyi ise,yıllardır DT sayesinde müthiş oyunlar izleme fırsatı yakalamış bir izleyici ve tiyatro sever olarak bir sorumluluk sayıyorum ve diyorum ki: ” DT bizimdir;kapatılamaz. ”
Not: Yazının gecikmesi tamamen bloglar üzerindeki sansürden kaynaklanıyor.Ama geç de olsa bir şeyler söylemek gerektiğini düşündüğüm için kapayamadım gene çenemi.Sevgiler efenim…
Çok içten bir yazı olduğunu düşündüğüm için yorum yapmak istedim. Devlet Tiyatroları'nın özelleştirilmesi ile ilgili aslında çok daha derinlemesine tartışmalar yapılabilir. Hatta çok ciddi haklı sebepler bile bulunabilir. Çünkü, Sayın Günay'ın konuk olduğu bir programda izlediğim kadarıyla kastı kapatmak değil, özelleştirmek. (Gerçi şahsi kanaatim olarak, hangisi daha kötü onu da bilemedim ya...) İşin siyasi yanını ve yaşanan bu kriz benzeri olayı bir kenara bırakıp, bu fikri gerçekten objektif bir şekilde ele aldığımızda; hadisenin, ekonomik ve ticari olarak bakılınca ancak mantık çerçevesinde kabul edilebilir olduğu kanısındayım. Lakin, burada bile, özelleştirildikten sonra mükemmel bir sistemle ilerlediğini varsaymak gerekir ki, şu an bile durmadan açılıp kapanan özel tiyatrolara baktığımızda, bu varsayım biraz fazla iyimser kalıyor. Polyanna olmaya gerek yok. Vakti zamanında okuduğum TRT'nin özelleşmesi ile ilgili bir yazıyı aklıma getirdi bu tartışmalar. Bu fikri destekle ya da destekleme, "Performans" ve "Reyting", her iki şekilde de çok önemli argümanlar. TRT'nin özelleşmesi ile ilgili konuya ve TRT'nin medya ayağına çok fazla değinmek istemiyorum ama sanatsal anlamda TRT ve DT birbirne çok paralel misyonlara sahipler, biraz kulvar farkı olsa bile. İşte tam burada DT'nin kendine özgü ayrıntılarını ortaya koymak lazım. Üzücü olan kısmı; toplum olarak ekonomik anlamda kültür ve sanata büyük pay ayıramadığımız bu kadar ortadayken, tiyatro sanatçısı yetiştirmek konusunda bütün insan kaynağımızı neredeyse dizilere emanet etmişken, DT'nin varlığı ya da yokluğu konusunda "Performans" ve "İzlenme" argümanlarının tartışılması, hatta gerekçe gösterilmesidir.
YanıtlaSilSanırım biraz uzun oldu ama içimden geçenleri paylaşmak istedim. Ben yukarıdaki yazıyı okurken keyif aldım, umarım bu yorum da size sohbet keyfi vermiştir...