1 Eylül 2009 Salı

dört ayaklı gölge

..Ve sonra bir banka oturduk.
Yanına oturduğum o an fazlasıyla gürültülüydü aslında;
senin sessizliğinin gürültüsüydü duyulan.
Bank yeterince büyüktü;
büyüktü büyük olmasına ama uzaklaşmamıştık.
Kararmış gökyüzünün altında,
ayakları yeryüzüne basmayan dört ayaklı bir yaratık gibi görünüyordu gölgemiz...
Yüzüne bakmaya korkuyordum;
sense beni izliyordun.
Yıldızların ihtişamının beni nasıl da sarhoş ettiğini anlatıyordum soluk almadan;
sense gülümsüyordun.
Kolunu uzattın bilinmeyene doğru.
Seni orada bekliyordum.
Bir kere olsun düşünmeyi bırakmayı,anın içinde kaybolmayı,
kendime izin vermeyi öylesine istiyordum ki...
Ama korku hakimdi yeryüzüne;korku çağımdaydım.
Seni sevdiğimi anlatmaya başlasam eksik kalmasından korkuyordum.
Sana baksam gerçeği görmekten ve anlamsız hale gelmekten korkuyordum.
Seni duymaktan;seni duyamamaktan korkuyordum.
Seni anlayamamaktan,kendimi ise anlatamamaktan korkuyordum...
Bana dair tek gerçek buydu işte.
Bu kadar basitti ruhumun örgüsü;hayatımın kurgusu.
O gün,beni öylece bıraktığın ilk gündü;
doğaya gölgemizi sunduğumuz son gün...
Üzerinden yıllar geçti.Ne değişti dersin?
Sanırım çok şey ama aynı zamanda hiçbir şey.
Şimdi yalnız gölgemden korkuyorum;

yani sensiz olandan...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder